Skip to content Skip to sidebar Skip to footer

Türkiye’de ve dünyada hızla alkol ve uyuşturucu madde alım oranları artmakta, maddeye başlama yaşları ise tüyler ürpertici bir şekilde gittikçe düşmektedir. Kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal hayatını yok eden, insanı insan olmaktan çıkaran uyuşturucu maddelerle mücadele etmek, geleceğimiz olan çocuklarımızı bu maddelerden korumak ancak iyi bir koruyucu halk sağlığı yaklaşımıyla olabilecektir. Ancak koruyamadığımız ve bir şekilde maddeyle karşılaşmış kişilerin maddeden kurtarılması için iyi bir psikiyatrik tedavi protokolünün olması zorunludur. Bu kişilerin iyileşebileceğine, maddeden kurtulabileceğine öncelikle biz sağlıkçıların inanması gerekmektedir. Madde tedavisini “ya tutarsa “ mantığıyla karşılamak ve kişilere bu mantıkla yaklaşmak tabii ki başarı şansını daha baştan azaltacaktır. Haliyle psikiyatr, psikolog, sosyal hizmet uzmanları, rehber öğretmenler, aileler, yakın arkadaşlar ve bağımlı kişiler işbirliği içinde olmalı, bir ekip çalışması halinde sorunun üzerine gitmelidir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde toplumun % 90’ı yaşamının bir döneminde alkol aldığı, erişkinlerin % 60-70’inin ise sıkça alkol almakta olduğu tespit edilmiştir. Kalp hastalığı ve kanserden sonra alkole bağlı sağlık sorunları Üçüncü sırada yer almaktadır. Erişkinlerin % 30-45’i yaşamının bir döneminde en az bir kez aşırı alkol almaya bağlı bir sorunla (yasal, trafik, iş, okul) karşılaşmıştır. Hala yılda 200.000 kişi alkole bağlı bir sorundan ölmektedir.

Otomobil kazalarında % 75, kazadan ölümlerde % 50, adam öldürmelerde % 50, intiharlarda % 25 oranında alkol sorumlu tutulmuştur. Ortalama yaşam süresini en az 10 yıl kısaltmakta olan alkol, bağımlılık yapan diğer uyuşturucu maddelere de öncülük etmektedir.
Kentlerde kırsala göre daha yaygın olan alkolizm birinci derece akrabalarında alkol bağımlılığı olanlarda 7 kat daha fazla görülmektedir.

Alkol Bağımlılığının Tipleri Vardır

Psikolojik bağımlılık safhasında kişi ruhsal ya da bedensel bir sıkıntıyı gidermek için olağandışı, aşırı alkol alma durumundadır. Bırakıldığı zaman kesilme belirtisi görülmez. Bunun bir ileri aşamasında kişide aşırı alkol alma sonucu gastrit, polinevrit, karaciğer yağlanması gibi bedensel bozukluklar çıkmaya başlar ve bunlar fiziksel bir bağımlılığın ortaya çıktığının belirtileridir. Daha ileri aşamada istemli denetim ortadan kalkar, içme isteği durdurulamaz bir hal alır. Bedensel bozukluklar gelişir ve alkol bırakıldığı zaman kesilme belirtileri ortaya çıkar. Bu alkole ruhsal ve fiziksel yönden bağımlılık oluştuğunun bir delili olarak karşımıza çıkar. Artık en ileri safhada kişi alkole susamış gibidir. Aşırı bir istek ve tutku ile alkol armaya başlar. Bulunca su gibi içerler. Günler, haftalar bazen de aylarca süren bu dönemleri daha sonra hatırlamayabilir. Bu son safha kişinin psikososyal yıkımının en üst düzeyde olduğu ve alkolün kişiyi adeta esir ettiği safhadır. Şiddetle tedaviye ihtiyacı olduğu bir dönemdir. Çünkü alkole bağlı ölümler ve zehirlenmeler ve kalıcı bozukluklar bu safhada oluşur.

Alkole bağlı psikiyatrik ve bedensel hastalıklar çok ağır seyreden hastalıklardır. Deliryum tremens denilen bir tablo vardır ki alkolün kesilmesinden sonraki 48 saat içinde ortaya çıkan bilinç bozukluğudur. Bilinç bozukluğu çevrede olan bitenin farkında olma düzeyinin azalması şeklinde görülür. Hasta gün içinde açılıp kapanmalar gösterebilir. Bu dönemde eğer gerekli tıbbi müdahale yapılmazsa ani kalp ve solunum durmalarına bağlı ölümler ve kalıcı bunamaya giden şiddetli bozukluklar görülebilmektedir.

Uzun vadede alkol paranoyası, alkole bağlı bunama, depresyon, kaygı bozuklukları, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, iktidarsızlık, felç, karaciğer ve pankreas hastalıkları, beyincik hastalıkları, ağız boşluğu, yemek borusu, kalın barsak, karaciğer ve pankreası tutan kanserler sık görülen hastalıklardandır.

Madde Kullanımı ve Bağımlılığı

Öte yandan uyuşturucu madde kullanımı ise gittikçe büyüyen bir insanlık meselesi haline gelmektedir. Mesela 1962 yılında Amerika’da hayatı boyunca uyuşturucu madde ile karşılaşan insan sayısı nüfusun % 4’ü iken, bu oran şimdi %33’e kadar ilerlemiştir. Uyuşturucu madde kullanımının yaşı da gittikçe düşmektedir. Önceden erişkinlerde görülen bu durum şimdi çocuklarda bile görülebilmektedir.

Bütün dünyada sıklığı artan madde kullanımının ve bağımlılığının yaygınlığı ülkemizde de günden güne artmaktadır.  Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği’nce Türkiye’nin uyuşturucu konusundaki ilk karşılaştırmalı araştırması niteliğini de taşıyan, İstanbul’un 15 ilçesindeki 43 okulda, 104 sınıfta eğitim gören 3 bin 168 lise 2 öğrencisi ile yapılan bir araştırmanın sonuçlarında: Tütün kullanımının 2004 yılında 2001’e göre yüzde 72.7, alkol kullanımının da yüzde 17.6 oranında düştüğü, esrar kullanımının ise 2001 yılına göre yüzde 75 artış gösterdiği, Uçucu madde kullanımının yüzde 40.5, yeşil reçete ile satılan yatıştırıcı hap kullanımının yüzde 15.8, uyuşturucu hap kullanımının yüzde 184.6, sentetik hap kullanımının yüzde 287.5, eroin kullanımının yüzde 100 artış gösterdiği, madde kullanımının erkeklerde kızlara göre daha yaygın olduğu ancak son yıllarda kızlarda da artış kaydedildiği, en kolay bulunabilen zararlı maddenin 2001’de uçucu maddeler iken, 2004’te esrar olduğunu, bulunabilirliği en fazla olan maddenin de sentetik hap olan ecstasy olduğu kaydedilmiştir.

Yapılan araştırmaların gösterdiği önemli bir diğer sonuç da madde bağımlılığı ile kişilik bozuklukları arasında bir ilişkinin olduğudur. Ergenlik dönemi de kişilik olgusunun tanımlandığı ve madde ile ilk karşılaşmaların sıklıkla meydana geldiği bir dönem olarak son derece önemlidir. Ergenlik dönemindeki sorunlu kişilik yapılanmaları bu dönemde davranım bozukluğu olarak adlandırılırken kişinin yetişkin kategorisine geçmesi ile beraber kişilik bozukluğu tanı grubu içinde incelenir. Bu kişilik bozukluklarının ergenlik dönemindeki görünümleri ise umursamazlık, fevrilik, otorite ile çatışma, sosyal uyumda dirençlilik, dürtü kontrol sorunları, dengesiz davranma gibi özellikleri içerir. Bu özellikler ise DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu, AKB (Antisosyal Kişilik Bozukluğu),Border-Line (Sınır) Kişilik, Pasif Agresif Kişilik Bozukluğu gibi klinik tanımlamalarda belirleyici kişilik özellikleri olarak ele alınırlar. Bunlar içinde Antisosyal Kişilik Bozukluğu madde kullanımı bağlamında en sık görülen tablodur. AMATEM bünyesinde yapılan araştırmada madde kullanan kişilerde Antisosyal Kişilik Bozukluğu görülme sıklığı %30 olarak belirtilmiştir.

Genel Sebepler

  • Kişilik sorunları; özellikle aşırı güvensiz, bağımlı, engellenmeye dayanma tahammülü olmayanlar, depresif ve içe dönük kişilerde madde kullanımı daha sık görülmektedir.
  • Çevresel etkenler; Ailesinde madde kullanımı olan bireylerde risk daha çoktur. Mesela birinci derece akrabalarında alkol bağımlılığı olanlarda alkol bağımlılığı riski 7 kat daha fazladır.
  • Çevrede madde kullanımının yaygın olması da riski artırmaktadır (arkadaş, komşu v.s.). Genellikle özenti şeklinde başlayan madde kullanımı bağımlılığa kadar gitmektedir.
  • Stres etkenlerinin olması riski artırır. Eğer kişide bir psikiyatrik rahatsızlık varsa, madde kullanım riski artmaktadır. Mesela toplum önünde etkinliklerde bulunmaktan korkma şeklinde giden sosyal fobide alkol bağımlılığı %19, uyuşturucu madde bağımlılığı %13 oranında görülmektedir.
  • Aile içi iletişim ve paylaşım sorunlarının olması kişileri maddeye iten önemli bir etken olmaktadır.
Randevu AlTest Çöz